17 Nisan 2013 Çarşamba

Oyunun Adı Çekilmek mi!..

BDP vekillerinden İdris Baluken'in, 'koruculuk sistemi lağvedilmeli' çıkışı aslında Koruculuk sisteminin ne kadar yerinde ve işler olduğunun da itirafı gibidir. Bunun gibi Eski İçişleri Bakanı'nın görevden alındığı zaman BDP'li vekil Pervin Buldan'ın 'İdris Naim Şahin bu ülkenin başına gelecek en kötü şeydir, şükrediyoruz ki kurtulduk' sözleri de aslında Sayın ŞAHİN'in bakanlığının hakkını verdiğinin göstergesi değil miydi? Ve şimdi yakalanan çözüm süreci baharında, alacele  böyle bir kanun teklifi veya temenni de bile bulunulması çok tehlikeli ve perde arkasında yapılan hesapların da belirtisidir. Zirâ koruculuk sisteminde yer alan birçok kişi, zamanında bölgede PKK tahakkümüne boyun eğmemiş ve dahası ülkeye vefa duygusu ile hizmet vermiş insanlardır. Diyeceksiniz ki, hizmet verdiler de paralarını da almadılar mı? Emin olun 800 TL'ye insan canını ve dahası ailesini tehlikeye atmaz. Bu insanlar demek ki yıllarca hain olmama adına korucu olmayı tercih etmişlerdir.
Ortada bir Çözüm süreci varsa, bu hükümetin takdiri ve anlayışı karşısında gerçekleşmiştir. Dolayısıyla kurallar da Hükümet tarafından konulmalıdır. İmralı, PKK, KCK, BDP gibi figüranlara ise sadece kendilerine biçilen rolü gerçekleştirmek düşer. Sizden istenilen, silahları bırakmanız, yıllardır yaptığınız manevralı sözlerle bizleri oyalamadan, şartsız koşulsuz silahları bırakmanızdır. Devlet size sorar ise, başka ne yapılabilir o zaman görüşlerinizi söylersiniz. Ancak ortada böyle bir durum yoktur. Bu paniklemenin arkasında ne olabilir? Bu kadar çözüm bekleyen önemli konular varken ve de PKK tam anlamıyla silah bırakmamışken, neden Devletin bir organının kolunu kanadını koparmak istiyorlar? Ya kandil ziyaretinde, yıllardır vampir gibi yaşayan asalaklara yem lazımdı onu vermeye çalışıyorlar ya da Kandil'de Apo'dan alınan örtülü talimatlar yerine getiriliyor ve toparlanmaları için gerekli olan en önemli etmenlerden 'koruculuğun kalkması' şartını öne sürüyorlar. Koruculuğun kalkması demek, evvela korucuların ailesi ile oraları mecburen terk etmesi demektir. Bu da köylüyü daha rahat susturarak organize olmak ve yeniden toparlanmak için fırsattır. Bu tuzağa düşülmez düşülmesine. Ancak buradan niyetlerinin çok ta çözüm olmadığını görmemek basiretsizlik olur. Şükürler olsun ki Başbakanımız, tereddütleri giderecek şekilde tedbirli adımlarla ilerliyor. İlerliyor ama sadece Başbakanımızın değil, tüm kabinenin hatta Devletin tüm organlarının aynı hassassiyette olması ve buna göre strateji izlemesi gerekiyor. Aksi halde vebal altında kalınabilir.
Daha önceki yazımda da belirttiğim üzere, çözüm sürecinde çok dikkatli olunmalı. Provakatif her türlü adımdan kaçınmalı ve iyi niyete karşılık gelebilecek tüm terimler tanımlanarak hatlar belirginleştirilmelidir. Yoksa bu kadar emek, çaba boşa gider. Ayrıca Sayın Başbakanımızın halk ve kitleler tarafından anlaşılması da güçleşebilir. Hatta bir ara, acaba siyonist güçler, Başbakanımızı oyuna getirerek, itibarsızlaştırmaya mı çalışıyor diye düşünmedim değil. Hiçbir düşüncem paranoya veya komplo teorisi gibi görünmesin. İsrail'in barış çubuğunu uzatması, üstelik Akdeniz Doğalgazını da 'hadi el ele tutuşup paylaşalım' demesi tesadüf değil ancak tevafuktur. Yıllardır vadedilen topraklar uğruna bölgeye kan kusturan ancak en büyük düşmanlığı Sünni Müslümanlık olan İsrail'in kapalı kapılar ardında en tabii düşmanı da -Sünniliğin en iyi temsil edildiği- ülkemiz olacaktır. Ancak sıcak savaş dönemi kapanmış olduğundan hiç kimse niyetini açıktan belli etmez, edemez de. Bir defa olsun İsrail PKK'yı kınamadığı gibi bir defa olsun Siyonizm'in emrinden PKK çıkmamıştır. 
Çözümün adresi ve hatları bellidir. İmralıya 5. 6. 7. heyetlerin de aslında hiçbir anlamı yoktur. Açıklamalara bakarsanız bunu da sezinleyebilirsiniz. Sadece görüşmelerle, Doğu ve Güneydoğu halkını ve BDP yandaşlarını dinamik yapıda tutma gayesi vardır. Böylece, 'süreç bizim kontrolümüzde ve onları dize getirdik' mesajını seçime yaklaşırken kullanacaklardır. BDP'li vekil Emine Ayna'nın son zaman söylemleri de bunu doğrulamaktadır. Her siyasi partinin oy kaygısı güdeceği önümüzdeki seçimlerde kilit bölge, aman dikkat yasak bölge olmasın. Çözüm isteyenler samimi davranarak adresi hükümetin elinde bulsun ve asla yok efendim koruculuk kalksın, şu vali gitsin bu asker çekilsin triplerine de girilmesin. Bu ülkenin devleti her yerine hakim olma adına istediği birimlerini istediği gibi yerinde tutar ve korur.        

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder