11 Nisan 2013 Perşembe

Çözüm Harbi mi, 'Harp'li mi?

Sayın Başbakanımızın ilmek ilmek dokuyarak emek verdiği çözüm sürecini Anadolumuzun güzel insanı ve küresel güçler takdirle ve gönülden izliyor. Hemen her kesim yek pare bir gönül olarak bu işe destek veriyorlar. Ancak, kaygılar sona ermiş değil. Zirâ, yıllarını kan ile beslenerek kendisini dinamize eden ve bu kayıp yıllarında sosyal gerçekliklerden uzak, rehabiliteye muhtaç şekilde yaşamlarını sürdüren terör örgütü mensuplarının, bu süreci nasıl sineye çekecekleri de meçhul. Bu hemen aleni anlaşılabilecek bir durum da değil.

Hani askerden evinize izne geldiğinizde, ailenizi görmenin huzuruyla şok hali yaşar da, kısa bir boşluk içinizde hasıl olur. İşte o etkinin kat be kat fazlası ama vuslatın sona ermesinden kaynaklı değil, kendisini pasif hissetmenin vereceği hazımsızlıkla ortaya çıkabilecek bir boşluktan dolayıdır ki, mutlaka yıllardır elinde silahla birlikte 'gücü' barındırdığı hissiyatına kapılan PKK mensuplarında ortaya çıkacağı kaçınılmaz gibi görünüyor. Keşke Barzani bu insanlara ev, iş vaadinde bulunmadan, öncelikle 3-5 ay sizi rehabilite edeceğiz deseydi. Ancak, durum bu kadar basit te değil. Asıl kurtlarla dans şimdi başlıyor. Çünkü Aysel Tuğluk'un PKK'nın önümüzdeki süreçte yer alacağı konumla ilgili sözleri aslında endişelerin yersiz olmadığının da habercisi. Diyor ki kısaca; artık dağda çopulcu değil, kurumsalız biz!.. Ve bizim iyi niyetimizle ele aldığımız çözüm sürecini sabote edercesine, kendi zaferleri gibi görüp, bundan böyle her an isteklerimizin savunucusuyuz demeye getiriyor. Eminim Sayın Başbakanımız metanetle bu durumu izliyor ve kurmaylarıyla önlemini alıyordur. Ancak karşımızdakilerin yıllardır sinsi planlarına açıktan oynamanın ne kadar doğru olduğunu da sorgulamak gereklidir. Hiçkimse bizim de B planımız var diye düşünmesin. Sayın Başbakanımız'ın yakınındaki herkes bilgi konusunda ketum değil maalesef. Eğer öyle olsaydı, Oslo görüşmeleri, İmralı stratejisi, hükümetin açıklamalarından evvel medyaya yansımış olmazdı.

Şimdi karşımızda silahını bırakıp, ülkeyi terketmiş bir PKK olacak ama bu silahını size çevirmeyecek anlamına gelmiyor. Göstermelik bir kaç keleş, el bombası gibi mühimmatçıkları feda edebilirler. Ama bunları yıllarca finanse eden fitne küresel aktörler, yıllarca emek verdikleri bir hareketin herşeyi bırakmasına da müsaade etmeyeceklerdir. PKK'nın komuta kademesi mevcut saltanatlarını neye karşı bırakacaklar? Acaba Öcalan umurlarında mı? Bundan böyle kaçakçılık ve uyuşturucu trafiği kime emanet olacak. T.C.'ye mi devredecekler? Ayrıca BDP seçim zamanı nasıl oy peşinde koşacak? İşte puzzle parçalarını iyi hesap etmek ve profesyonelce davranıp, dışarıda bu yapılanmanın büyümemesi için de strateji izlemek gereklidir diye düşünüyorum. Unutmayınız İsrail için vadedilen topraklar, aynı zamanda ABD'ye zamanında ajanlık yapan CIA (yahudi) kürtlerin hedefinde olan bölgedir. Bu bölge için Ermenistan ve İran ile müttefik olmaktan da geri durmayacaklardır.   

Sayın Başbakanımızın, şehitlerimizi ve yanan ocakları düşünerek attığı müspet adımları hiçkimsenin suistimal etmesine müsaade edilmemeli ve yurtiçi-yurtdışı önlemler alınmalıdır. Zaten başından beri yapıcı hep bizler olmadık mı? Ne zaman AK Parti ayrımcılığa göz yumdu, hiçbir zaman. O halde BDP ve PKK iyi niyetlerini sadece göstermelik güleryüzle değil, koşulsuzca silahlarını teslim edip, cinayete karışmışları teslim etmek ile samimiyet sınavı vermelidir. İmkansız gibi görünmesin. Bu istek gözü yaşlı analarn olağan hakkından ileri gelmez mi? Hatta orta yolu da bulalım. Bu insanlara kampüs şeklinde yatılı ancak yüksek güvenlikli Rehabilitasyon merkezi kuralım ve hem hapis hayatı yaşasın hem de orada rehabilite olsunlar. Bakarsınız meslek kurslarıyla meslek edinip, 3-5 yılda şartlı tahliye ile topluma kazandırılabilirler. İşte o zaman elimiz yüreğimizde olmaz. Anadolumuzun güzel insanı da geleceğine daha ümitle bakar. PKK mensupları da bu ülkenin parçası haline dönüşürler.  

   

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder